11 Kasım 2015 Çarşamba

Beden Dilimiz Ne Anlatıyor?

Yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlara göre hareketlerimizle söylediklerimizin tutarlılığı arasında sıkı bir ilişki olduğu yönünde. Yalan insanda psişik bir gerginliğe sebep olur. Çünkü insan beyni mantık üzerine çalışmaktadır. Dolayısıyla söylenilen şey ile gerçekte var olan şey arasında uyumsuzluk olduğunda, beyin otomatik olarak uyumsuzluk sinyalleri göndermeye başlar ve söylenilen şey ile beyinden verilen sinyaller arasında farklılıklar oluşur. Bundan dolayı kişi ruhsal bir gerginlik içine girer. Ruhsal gerginlik direk olarak kişinin bedenine yansır ve kişinin yalan söylediği konusunda karşı tarafa ipucu verir. Eğer iyi bir gözlemciyseniz karşı tarafın gerginlik içine girdiğini hemen anlayabilirsiniz. Ne var ki iyi gözlemlemek, bir kişinin yalan söylediğinin kesin kanıtı olamaz. Bu konuda hala araştırmalar devam etse de hiç kimse kişinin kesin yalan söylediğinin kanıtı olacak beden hareketlerini henüz bulamamıştır.

Vücudumuzda yalan söyleme anımızda birçok değişik olay meydana gelir. Sindirim sistemimiz, kas sistemimiz göz bebeklerimiz ve reflekslerimiz bizi ele verebilme ihtimali yüksek yerlerimizdir. Yalan söyleyen insanlar, genellikle çok hareketli olurlar. Birçok deneye göre yalan sonrasında bireyin ortamı terk etme isteğinde bulunduğu gözlemlenmiştir. Kişi bahaneler üreterek ortamdan uzaklaşmaya çalışır. Günlük konuşmalarımızda, bedenimiz, özellikle en hareketli yerlerimiz olan ellerimiz ve ayaklarımız, konuşmamızla doğal bir ritm halindedir. Ancak, yalan devreye girdiğinde elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı şaşırırız. İki seçenekten birisini gözlemlemek mümkündür, ya eller saklanmaya çalışır ya da sürekli aynı hareketleri tekrarlayıp durur. En bilindik göstergelerden bir tanesi de, masallara bile konu olan burnumuzdur. Pinokyo gibi burnumuz uzamasa da kan akışındaki hareketlilik yüzünden meydana gelen kaşıntılar, karıncalanmalar sonucunda istemsiz olarak burnumuza dokunma ihtiyacı hissedebiliriz. Hatta Clinton’un yasak ilişki yaşadığını yalanladığı konuşmasında, elini burnuna götürmesi birçok kişi tarafından yalan söylediğinin bir göstergesi olarak algılandı.

Gözler her şeyin aynası denir. Yalan tespitinde de gözlerin hareketi birçok kişiye göre en önemli çıkış noktasıdır. Gözbebeklerindeki ani küçülmeler ya da başka yerlere gözlerini kaçırma kişinin yalan söylediğini belli etmemek için refleks olarak gözlerini kaçırması olarak yorumlanır. Tekrar söylemekte fayda var, bu belirtiler çoğu zaman doğru olsa bile, bunları gerçekleştiren insanların kesinlikle yalan söylediği anlamına gelmez. İnsan vücudu bilim dünyasında hala büyük bir bilinmezin içindedir.

8 Kasım 2015 Pazar

inka uygarlığının çöküşünü kahinler haber verdi

And Dağları'nın yüksek kesimlerindeki vadilerde yaşamış ve 12-16. yüzyıllarda büyük bir imparatorluk kurmuş olan Güney Amerika yerli halkıdır. 16. yüzyıldaki İspanyol istilasından önce, ortalama 5-10 milyon nüfuslu çok iyi örgütlü bu imparatorluk, 14. ve 15. yüzyıllarda güçlenerek topraklarını bu günkü Bolivya, Peru, Ekvador ile Arjantin ve Şili'nin bazı bölümlerini içine alacak kadar genişletmiştir.

Yıkılma sürecini inceleyecek olursak, ilk olarak İspanyol kaşiflerin Peru’ya gelmeden önce, uygarlığın tahtındaki iki kardeşin içinde bulunduğu duruma bakılabilir.16. yy’da iki üvey kardeş arasında çıkan taht kavgası sonucunda ülke gittikçe zayıflamış ve kaşiflerin ülkeyi talan etme amacıyla geldiği zamanlardaki durumu hakkında bilgi sahibi olunabilir. 

Anlatılana göre İnkalar için Güneş ve Ayın hareketleri konumları çok önemliydi. Ülke içinde tahttaki hükümdara hizmet eden birçok kahin vardı. Bu kahinler de gelecekte olanları saptamak için Güneşi ve Ayı kullanıyorlardı. İstilacıların gelmesinden önce Ay’ın çevresinde beliren 3 farklı  renkte halka, halkı meraklandırdı. İmparator’da bu halkaların ne anlama geldiğini öğrenmek için kahinlere başvurdu. Ancak, daha önce hiç böyle bir durumla karşılaşmamış olan kahinler, bunun ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Öğrenip ne demek olduklarını anladıklarında ise imparatorun karşına çıktıklar. Fakat, kahinlerin anlattıkları şeyler hiç de umut verici değildi. Ay’ın etrafındaki ilk halka kırmızı renkteydi. Ve bu kırmızı öyle belirgindi ki kahinler bunun kanlı bir savaşın habercisi olduğunu düşünüyorlardı. İkinci halka ise siyah renkteydi, bunu da halkın savaşı kaybedeceği şeklinde yorumladılar. Son halka ise duman rengindeydi, kahinlere göre bunun anlamı da İnka İmparatorluğunun tarihten bir duman misali silinip, kültürlerinin yok olacağının habercisiydi.

Bu haberlerden sonra uyuyamayan imparator, gece gündüz çıkacak olan savaşı bekliyordu. Çok geçmeden Amerika’nın keşfedilmesiyle kıtayı talan etmeye gelen yağmacı ve açgözlü İspanyol  Pizarro tüm tapınakları, evleri ve bulduğu her değerli madeni halkın ve devletin elinden alarak, kahinleri doğru çıkarttı. 

Günümüzde İnkalardan bize kalan en önemli miras olarak Machu Picchu kaleleri gösterilmektedir. Bu kaleler aynı zamanda, kendilerini korumak için yaptıkları için bir direnişi temsil etmektedir ve geriye kalan Peruda’ki halk için manevi bir anlama sahiptir. Ancak bu kaleler de toprak kaymaları nedeniyle ortadan kalkma durumuyla savaşıyor.

5 Kasım 2015 Perşembe

Alışveriş listenize sağlık katın

2000’li yılların başından beri etkisini gittikçe arttıran doğaya dönüş, organik ürünleri tüketme hareketleri sayesinde insanların birçoğu artık yediklerine içtiklerine daha dikkat eder hale geldi. Bu aşamaya gelmeyi başarabilmiş şanslı insanlar için diyebilecek pek fazla şey yok. Ancak henüz kendinizde bu bilincin oluşmadığını düşünüyorsanız yazının geri kalanını dikkatli şekilde okumanızda yarar var. 

Öncelikle evimize giren gıdaların çeşidini değiştirmemiz gerekli. Evet bir hafta sonu geldi ve siz alışverişe çıktınız. Peki nelere dikkat etmeniz gerekiyor? İlk akla gelen paketlenmiş hazır yiyecekler. İşte en tehlikeli grup bu ürünlerdir çünkü, uzun ömürlü olmalarını sağlamak için birçok işlemden geçen paketlenmiş ürünler, aslında yemek istediğimiz şey olmaktan çıkıp, kimyasallarla dolu yapay bir gıda haline geliyor. Örneğin; kimimizin yemeklerin üstüne eklemekten hoşlandığı acı biber sosunu ele alalım. Tanınmış bir markanın acı biber sosunu elinize alıp arkasını çevirdiğinizde içindekiler bölümünde şunların yazdığını görebiliriz kırmızı kapya biberi (%74) su, tuz, beyaz sirke. Buraya kadar normal öyle değil mi? O zaman gelin devamına bakalım öyleyse. Kıvam arttırıcı… Annelerimizin yıllardır evde acı biber sosu yaparken kullandığını hiç sanmıyorum. Kaldı ki annemizin böyle bir kimyasalın varlığından bile haberi yoktur. Bu açıdan düşündüğünüzde ise, koruyucu siz acı biber sosunu almadan önce aylarca sizi raflarda bekleyebilir ve sağlığınızı haberiniz olmadan bozabilir. İçeriğinde yüksek miktarda renklendirici ve aroma vericiler bulunur. Kendinize, Bu acı biber sosu değil mi? Neden aromasına ihtiyaç duyuyorlar? diye sorduğunuzu duyabiliyorum. 

Ne yazık ki market raflarında elimize aldığımız hemen hemen her gıdanın içinde bir şekilde renk vericiler, kıvam arttırıcılar, koruyucu kimyasallar görmek mümkün. Bu sebepler evde kendi hazırlayabileceğiniz gıdaları paketlenmiş olarak almamak en iyisi. İlk etapta oldukça zor ve uğraştırıcı gibi görünen bu iş sağlık alışkanlıklarınızı değiştirmek için oldukça önemli. Peki, paketlenmiş gıdaları kullanmamaya özen gösteriyorsunuz ama meyve sebze reyonunda da mı bir şeylere dikkat etmeniz gerekiyor. Maalesef günümüzde yapılan tarımın hemen hemen hepsinde kimyasal ilaçların kullanıldığı düşünülürse, burada da dikkat etmeniz gereken bir nokta var. Organik besinler satın almak… Ama organik besinler çok pahalı dediğinizi duyar gibiyim. Üzücü ama evet birçok aile için gerçekten pahalı. Bu durumda organik sertifikalı ürünleri alabilecek durumdaki ailelerin almasını, aksi durumda olanlar için ise semt pazarlarında hallerden gelen ürünler yerine kendi tezgahını açmış köylü teyzelerimizi amcalarımızı ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum.

8 Ekim 2015 Perşembe

Tarihi Sultanahmet Camii’nin Restorasyonu

İstanbul’unda tarih yapıların çok olması beraberinde bir takım zorluklarında getirmektedir. Bu eserlerin korunması ve yaşatılabilmesi için çeşitli temizlik ve düzenleme çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılan çalışmalarla geçtiğim yıllarda yeniden ziyarete ve aktif faaliyetine açılan Karaköy Camii’nin adeta mimarisinin bugün inşa edilmişçesine sanat özelliklerinin korunarak özgünlüğünü yitirmeden yapılan yenileme çalışmasıyla insanların büyük beğenisini kazanmıştı.

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi iş birliğinde gerçekleştirilen bu yenileme çalışmalarından tarihi yarımadada eserlerin yoğun olmasından dolayı ara ara gerçekleştirilmekledir. Fakat bazen yapılan bu çalışmalarda belirlenen sürede açılışının yapılması mümkün olmuyor. Burada kaynaklanan çeşitli alt yapı sorunları ve özellikle restorasyon çalışmalarının yapılma sürecinde alınması gereken izinler bu süreci daha da uzatabilmektedir. Nitekim yaşanan bu olaylardan bir tanesi de Sultanahmet Camii’nin M1 minaresinde yapılan yenileme çalışmaları belirlenen sürede bitirilememesi çevreden tepki toplamaya başladı.

Tarihi camide metalik dönem;

Yapılan bu yenileme çalışmasında minarenin etrafı metal kaplamalarla çevrelendi. Bunun sonucunda bu tarihi yapıyı görmek için uzaklardan gelen yerli ve yabancı turistlerin tepkileri kaçınılmaz oldu. Belirlenen sürede bitirilememesinden dolayı yetkililer, restorasyon çalışmalarının işleyişi hakkında planlanan zamanın yeterli olmadığını ve yapılan çalışmanın tarihi değeri olduğundan ciddi bir iş olduğunun altını çizdiler.

Kültür turizmi açısından büyük bir öneme sahip olan bu tarihi yapının restorasyonuyla ilgili olarak kurumsal düzeyde yetkili bölge müdürlüğünün açıklamasına göre kapsamlı çalışmanın aralık ayı içerisinde başlanılacağı ve 3 yıl içerisinde bitirileceği belirtildi.

Tarihin istemsiz serzenişi,

Yapılan bu yenileme çalışmaları sürecinde hizmet veremeyen ve ya ziyarete kapalı olan mekânların özellikle ziyaret edenler açısından tarihi bir ayıp olarak değerlendirmelerine neden oluyor. Konuyla ilgili yapılan birçok yenilme çalışmasından sonra ziyaret edilen tarihi eserlerin insanlar tarafından daha çok beğenildiği yapılan bir anket çalışmasından sonra ortaya çıkartılmıştır.

Büyük bir kesimin restorasyon çalışmalarının başarılı bir şekilde gerçekleştiğini belirtse de azınlığı oluşturan diğer bir kısmın ise genel görüşü tarihi yapıları restore etmek aslında onları ortadan kaldırmak olarak görülmektedir.

Sonuç olarak bu eserler geçmişten günümüze ulaşmış bizeler tarihin bir emaneti,  onları bugünden yarınlara ulaştırmakta bizim görevimiz bunun için gerekli bütün çalışmaların yapılması çok yerinde bir çalışmadır. Bunun için insanların biraz daha sağduyulu olması ve sabırlı olması hem tarih hem İstanbul için çok daha güzel olacaktır.

 

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Sitem Hakkında

Merhabalar ben Melisa S. Kotil. Daha önceki bloglarımla karşılaştınız mı bilmiyorum ama ben bloglarla insanlara ulaşmayı seviyorum. Günümüz sanalortamlarda bilginin hızla yayılması ve paylaşılmasıyla büyüyen bu koca sektörde bende yeniyim. Kısacası daha tecrübe edinmeden çıktığım bu yolculukta siz takipçilerim bu blogumda size İstanbul'da gizemini koruyan tarihi yapıların tılsımlarından bahsedeceğim.
Takipte kalın sizleri çok seviyorum, hoşçakalın...